Dedemle
ilgili epey maceramız oldu.
Babamın
Babası Osman Dedem rahmetli çok hayırsever biriydi. Dilencileri falan boş
çevirmez, fazla fazla verirdi.
Bir
dilenci gelmiş, Dedemin verdiğiyle yetinmemiş. "Osman Ağa, yanıma birini
ver de köyü beraber dolaşalım" demiş.
Dedem
de dilencinin yanına beni verdi. Beraber tüm evleri tek tek dolaştık. 11-12
yaşında falan ancak varım. Bütün köy beni tanıyor, Abdıramanın Osmanın Torunu
kapılarına gelmiş, severler de beni. Herkesten Allah razı olsun hiç kimse boş
çevirmedi. Herkes bir şeyler verdi.
Toplananlar
epeyce vardı.
Tadı
damağında kalmış olacak ki, aynı dilenci ertesi yıl gene geldi. Gelir gelmez de
Dedemi buldu. Dedem "Hadi oğlum şunu bir daha dolaştır" dedi.
"Ben utanıyorum, dolaştırmam" dedim.
Dedem
ısrar ediyordu.
Baktım
olacak gibi değil. Dedemden kurtuluş yok.
Bizim
bağın orada, Uzun Tarla'daki harmana kaçtım. Dedem peşim sıra harmana geldi,
babam rahmetliye "Bu senin oğlun dilenciyi dolaştırmıyor" diye
şikayet etti.
Babama
da "Ben utanıyorum, dolaştırmam" dedim.
Babam
"Bu sefer de dolaştırıver" dedi. Ben "Hayır dolaştırmam"
dedim ısrarla.
İş
gittikçe ciddileşiyor. Tarlanın içine doğru anızdan koştum, babam da peşimden.
Kısa sürede beni yakaladı.
"Bak
döverim, git şu işi hallet" dedi. Baktım pabuç pahalı, artık harmanda
durmanın tarağı da geçti.
Köye
döndüm. Dedem de peşim sıra geliyor. Hızlı hızlı Dedemden önce gelip Ümmühan
Teyzemin evinin orada bir yerlere saklandım.
Dedem
beni bulamayınca kendisi dolaştırmaya kalkmış dilenciyi. Bir kaç ev sonra da yorulmuş.
Dilenciye "kendin dolaş" demiş, başından savmış.
Sonradan,
Dedemin baston menzilinin dışından ben de olayı takip ettim. Dilenci açısından
işler iyi gitmiyordu. Hasılat oldukça düşüktü.
Dilencide
moral sıfır döndü Dedemin yanına. Dedem de düşük hasılat karşısında bozuldu
tabii. "Köpoğlu dolaştırsan ne olurdu, bak bir şey toplayamamış"
diyor bana. Sokranıyor öfkeli öfkeli.
Yapacak
bir şey de yok.
Dilenci
gitti.
Gidiş
o gidiş oldu, bir daha da gelmedi.
Suat
Zobu
yerliköy
.